Can İstanbul’da yaşamını idame ettirirken gelen telefon ile babasının vefat haberini alır. Bu haberin ardından babasının yaşadığı kendi halinde ufacık kasabaya doğru yola düşer. Kasabaya geldiği esnada tren istasyonunda Can’ın gözünün önünde işlenen cinayete istemsizce tanıklık etmiş olur. Bu cinayate istemsizce tanıklık eden Can ise babasının defin işlemlerinin ardından polise giderek suç duyurusunda bulunur. Oysa ki katil Can’ın olayı gördüğünü bilerek olay yerini terk ettiğini de eklemeyi unutmaz. Polis, Can’ın ifadesinin ardından olayın çözülene kadar kasabada kalma zorunluluğu koyar. Can bu yasağa çok anlam verememiş olsa da kasabada babasından kalma derme çatma evde yaşamaya başlar.Günler geçtikçe kasabada yaşayan babasının arkadaşları olan her birisi diğerinden garip adamlar ile tanışmaya başlar. Can bu kasabada değişik bir düzen olduğunu anlar fakat elinden bir şey gelmez. Herkes suçu bilip susuyor ve haddinden fazla bir sıkı yönetim söz konusudur. Babasının terzi dükkanında öylece babasının diktiği giysilere göz atarken katil ile yüz yüze gelir ve kendisinin yapmadığı bir suç ile itham edildiğini öğrenir. Can bu çıkmaz olaylar yumağından kaçmak için kasabadan gizlice gitmek istediği esnada kuduz köpekler yüzünden yaşadıkları kasabanın karantina altına alındığını öğrenir. Bu yasağın ardından bütün kasaba cinnetin eşiğine doğru sürüklenmeye başlar.